Başarısız bel cerrahisi sendromu, bel fıtığı nedeniyle cerrahi operasyon yapılan, ancak ameliyattan sonra ağrı şikayetlerinde düzelme olmayan ya da yeni şikayetleri ortaya çıkan hastaları tanımlamak için kullanılan bir isimdir. Bu sorun, sadece ülkemizde değil tüm dünyada her yıl yüz binlerce hastanın karşı karşıya kaldığı bir sorundur. Bel ameliyatı olan hastaların %10-30 ‘unda ağrı şikayetleri geçmez veya ameliyat öncesinden daha fazla olabilir. Burada yapılan cerrahi teknikten ziyade tanı konulması ve tedavi planlaması sırasında yapılan hatalı değerlendirmelerdir. Bu hatalı değerlendirmeler aynı şekilde tekrarlandığında, tekrar eden ameliyatlar, hatta daha geniş alanı etkileyen platin vidaların kullanıldığı büyük ameliyatlar yapılabilmektedir. FBSS yapılan cerrahi teknikten bağımsız gelişebilmektedir.
Başarısız bel cerrahisi sendromu nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.
• Operasyon öncesi hatalı tanı yaklaşımı
• Uygun olmayan hasta seçimi
• Altta yatan (Ör: Şeker, hepatit vs) hastalığın ilerlemesi
• Ameliyat bölgesindeki sinir kökü çevresinde nedbe dokusu oluşumu
• Bir başka diskin fıtıklaşarak benzer şikayetlere yol açması
• Operasyonun yanlış seviyeye ya da başarısız şekilde uygulanması
• Omurga stabilizasyonunun yeterli olmaması
• Yerleştirilen platin vidalara bağlı sorunlar
• Sinir hasarı ya da enfeksiyon gibi cerrahi komplikasyonlar
• Psikolojik nedenler
Her hasta için, bu sayılan başarısız bel cerrahisi sendromu nedenlerinden hangisinin rol oynadığı dikkatli bir değerlendirme ile belirlenmeli, doğru, kalıcı, tedavi yaklaşımı geliştirilmelidir.
Ameliyat sonrası bel ağrısı devam eden hastaların çok miktarda ilaç kullanımı söz konusu olmaktadır. Ayrıca hastalar farklı hekimlere giderek her birinin yazdığı farklı veya benzer ilacı kullanıyor olabilirler. Bu nedenle hastaların ilaç kullanım öykülerinin çok ayrıntılı alınması gerekmektedir.
Başarısız bel cerrahisi sendromu’nun tedavisinde kullanılabilecek girişimsel ağrı yöntemleri en az ameliyatlar kadar bilinen, uygulanan yöntemlerdir (epidural injeksiyonlar, lizis, sinir köklerine radyofrekans uygulamaları vs). Ancak bu hastalarda, ameliyata karar verilirken yapılan hatalar, girişimsel yöntemler seçilirken de yapıldığında yeterince başarılı sonuçlar alınamamaktadır. Dar bir bakış açısı ile yapılan değerlendirmelerle, sadece omurga kemik ve yumuşak dokular, göz önüne alınarak, vücudun toksin birikimi ve iç organ bağlantıları göz ardı edildiğinde başarısızlık kaçınılmaz olacaktır. Aynı değerlendirme hataları üzerinde ısrar edilmesi sonucu daha ileri teknolojik ve pahalı yöntemler denenerek hastaya ve sağlık kurumlarına ciddi zararlar verilebilmektedir.
Bu hastalara yaklaşım; bütünsel bir vücut değerlendirilmesi yapılmasıdır. Yine; bütünsel yaklaşımla, iç organ bağlantıları, bozucu odakların tespiti ve tedavisi gerekmektedir.
Bu amaçla bütünsel yaklaşımla yapılacak girişimsel ağrı tedavileri ve ilave edilecek tamamlayıcı yöntemlerle başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Burada önemli bir nokta, hastanın vücudunun kendi iyileşebilme yeteneklerini kullanabilme kapasitesi ve hastaya önerilen uygulamalara uyumudur.
Yapılacak ağrı tedavilerinin düzelme ve şifaya giden yolu, bazen 2 haftada olurken, bazen 2-6 ayı bulabilmektedir. Bu dönemin süresi , hastanın uyumu ve iyileşme kapasitesine bağlı olarak değişmektedir.